Dil Seçimi

Topak


Hasan EJDERHA      
I
Yüreği mahzun, alnı ak, dikmiş gözlerini beton bahçeye
Büyür, büyür içinde bir topak
korkak adımlarla arşınladığı sokaklar
korkar şimdi izlerinden
buğulanır burnunda toprak
ak pak bir kuş geçer düşüncelerinden.

Seni ben topak
ak-pak bir nakış ipliğiyken
yüreğinde ak bir topağın heyecanı ile hayal kurup,
nakış işleyen yetim bir kızın elinde görmüştüm.
seni ben topak,
Anamın kırma yannığından, şıralı elleriyle
bağ budamaya giden babamın azığına koyarken görmüştüm şipşirin.

Yağmur bekleyen bir çiftçinin içine topaklandığın
yağmur ağlayan buluttan sonra yüzünden yıkanıp
eridiğinde görmüştüm, akarken siğim siğim
ne çok görmüşüm de seni,
korkak mısın ki bana görünmezsin.

Niçin ha bire büyürsün içimde
ne büyükmüş içim dedirterek, şaşırtmak isteyişini sezer gibiyim
lakin bilirim ben içimin büyüklüğünü
nelerin sığdığını ve nelerin sığacağını.

Korkak bir yüreğin sıkışması değil bu topak
yaprak yaprak bir hasretin büyümesi belki ama
sevinemeyeceksin sen ne kadar büyüsen içimde
o kadar küçüleceksin hey korkak.

Kimin kime kastı var, çıkamaz mısın içimden ey topak
ak bir karın topak topak üşümesi değil bu halim
iri bir taşın ağırlığı, bir topak tuzun içime erimesinin yakıcılığı
dost kalır yanında senin
demedim ki sana bir benim içimdesin
ama bazı günler topaklanır, topaklanır, topaklanırsın
şu kara taşlar şu duvarlar muhakkik
bilirim bana neler yapacağını, şikayet etmesem seni günde beş vakit
bana yalvardığını duyarım da o an yalvartmam
yalvartmam, çünkü sana göre değil o makam
peki sen bana yüklenirken içime topaklanıp, neredeyim bir bilsen
dikilsem karsına yuvarlasam, yuvarlasam
gideceğin bir iç bulamayana kadar yuvarlasam.

Cismimi sana bırakıp çıktım dün buradan topak
ne güzel senin olmadığın bir içi taşımak
dost sokaklarını arşınlamak, yarışmak duyguların en yücesiyle yücelerde
çık içimden beni niye buldun topak
şair yüreğimi zorlama benim
ölmeyenin ölü numarası yaptığı bir kurşun sızlaması değil bu
kutbu izleyen sofilerin hasreti ise sen değilsin
çık içimden çık topak, aşk alsın yerini yaprak yaprak.
 


II 
Topak, topak seni yok sayan bir aşkın yiğitliği ile yere atıp
parçalama eyleminden ne kadar uzağım görüyorsun
sen ise ha bire bastırıyor, bastırıyorsun
yalnız sen beni bilirsin, ben ise seni burada tanıdım topak
horlayarak uyuyan, yirmi beş yıla mahkum bir mahpusun
bile içinden uyku ile çıkmıyor musun
ne kadar da zayıfsın aslında görüyorsun
bilirim içimdeki halini sultanlık arıyorsun
al, bu günler kadar bir altın iktidarın olsun.

Topak... an be an seni yaşattın
söyle, yok mudur sana has hayatın
yetişin çiçekler, doldurun içimi şu topak gitsin
sarsında gönlüm sizi hasretle büyütsün
ey! topak ben sana devletim burada, sen ise bana yüksün
içimde ne kadar büyüsen, anlarsın ki o kadar küçüksün
beni hayallere uyutur, uyandırırsın sonra cız cız
büyü şimdi içimde büyüyebildiğince, yalnızız
bilesin ki istesem belki seni kovarım,
sana kalır dermanı az yaralarım.

Deldin içimi, deldin topak
acı sular akar şimdi vücudumdan yakarak
betonlar mekandır sana, bana devlettir toprak
duvarlar dua geçirmez mi sandın zalim topak
haykırdığını görmedik mi dün bir mahkumun ağlayarak
uyuyarak bile kovan ben seni
ellerimi açınca göklere, pul pul döküp yere
saçmadım mı betondan bahçenin ortasına, üfürüp pencerelere
kafasına böcek konan bir mahkumun çığlıklarına diretemeyen sen
Mantıklı Mantıksız ağabeyin iki cümlesiyle
ezileceğini bilerek bile katlanabilirdim sana
yine de seni içimden kovmak düşüyor bana.

Topak... topak gökten bir taş gibi düştün başıma ve içime
bu bir kefaret ya da müjdenin çilesidir belki de
ama bil ki ilk değil sana toslamam
ben bildim, sen beni bildin mi topak
sensin içimde olan, aç da yüreğime bak.

III
Baksana kalem bile sızlanır topak
bilirsin ki şimdi canan uzak, dost uzak
vakit vakit seni şikayetimde; sızlayarak silinmen içimden
aratır oldu seni ey topak
korkak halin yok mu, dayanamayarak pes etmen
uykuda bile gitmen, yukarıdan murad dilerken ben
ciyak ciyak halinden tiksinmek istemeyerek kınadım seni dün.

Topak... boynunu kaşındırdığı için şalvarını yakan
Mecnun Ahmet bile mantıklı senden, çok an
'Allah'ı an çayımı vereyim sana' dedi dün
her gün içimde gördüğün
büyük kasırgalar sanma ki sendendir
Ahmet'in bu hali bir,
birde Mantıklı Mantıksız ağabeyin, mantığı yok mu,
seni silmekte yer yer.
yüklen içime, yüklen topak, yoksa varlığın bitecek.

Seni sevmek, ya da nefret etmek,
bir bu soru cevapsız dünyada topak
karanlıktan korkarak
sızlanan çocukluğuma uğrak yeri oldu bu duvarlar
bildin mi ne dedim topak, bilmezsin çardağa ayak yalın dinelip
buz kesen ayaklarını tınmadan, iftar haberi ezanı beklemeyi
oralarda sen yoktun topak, sen beni yak, aşkım seni yakacak
kollayarak tayınını aldırdığım Mecnun Ahmet'in
yirmi beşlik mahkumlara bakışını hatırla topak
kalk diye haykırışını düşün Seyyit İsmail'e
'seyyit ayağını uzatmaz' demiş ti namazgahta ya
anladın mı içimden sıyrıldığın anları
saniyelerimi kendim olarak yaşayışımı doya doya.

Acemi mahpusluğumda saldırışın kadar yalvarmaktasın şimdi
her ikindi kovduğum sen, her sabah içimdesin tilki gibi
ikimizi birden resmetse biri,
ansızın tutuklanmış ben gibi çırpınacaksın bilirim
senin ağırlığından kıvranırken, seninle cedelleşmek olmasa delirirdim.
on dört mart bin dokuz yüz seksen yedi, şunu şuraya yaz dediler her gün
on dört mart bin dokuz yüz doksan altı denileni yazmak oldu suç sebebim
anla, anla ki topak bir müjdeye gebeyim
sevebilirim belki seni, Ömer'in sakalındaki ilk beyaz kıl gibi.

Kuyunun dibi
kirlendi belki de topak
atlılar nereden su içecek artık
dua dua temizlenirdi belki kir, sahiden atıldıysa göz görerek
yok topak yok! şüphe senden yakıcıdır. ağızdan girince yüreğe acıdır
mahalle kadınları sarkarak pencereden pencereye
anlatırlar sulardaki kirleri, ölü eti yiye yiye
işte o zaman topak dost bile oluruz belki seninle
bir dostumuz olmaz belki ama, ölü eti yiyen
onlar olur şahlık elbisesini giyen
beni tut topak uçacağım, bağlamazsan gönül ipiyle bir yere kaçacağım
korkaklar kaçar deme bana, ikimiz de biliyoruz o kelimeyi ama
görüyorsun ki korkaklar kaplamış dünyayı

artık bir merhem yok, kabuk tuttura bu yarayı
kaçmak dedimse bildiğin kaçmak değil
ne kötü sen anlar oldun beni bir.
IV
Dışarıdan gelen motosiklet sesine, 'işte hürriyet hey'
diye bağırmıştı hani, Mantıklı Mantıksız Ağabey
Mecnun Ahmet güldü ona, sonra beton bahçeye düşen
küçük taşı göstererek; 'bu daha hür
gitmesine bakma motorun güldür güldür
kulun iradesi olmasa şaşar hürriyeti'
beni gösterdi sonra 'istersen hocama sor'
ona estağfurullah bile dedirtmeyen sendin topak
yatak örtüsünü sigarayla yakıp seyreden Cennetliğin
gülümser halini çekemezsin bilirim
Cennetliğin tebessümünden korkan sen neden içimdesin bilmem ki
içeri düşmekti durağın biri, şimdi kalmadı içeri seni bileli
içeri, daha içeri yolculuklar akışır içimde,
senden kurtulurum her dosta gidişimde.

Düşümde gördüm, kovdu seni dün efendi, topak
buğum buğum buğularla yundum ak-pak
Ödlek Bıyıklı bile senden cesur
mağrur hali yok mu, yirmi beş yılla süslenen Argo'nın
onlara taktım seni unutup, tutup bir yerinden fırlatamıyorum fakat
ah... ah topak, düveninde tebessüm satar, söz satar efendi şimdi bir bakışa
bense yana yana tırmanırım senin sürdüğün yokuşa.

Bir taş daha düştü bugün betondan bahçeye
bölüştü onu iki mahkum, demir kaşıkla vurarak kırdılar yan yan
tutukluluğum birkaç yılla süslenmiş mahkuma döndü o an
taştan bir parça da ben istedim onu iki mahkum parçalarken
gördün mü ne olmuşuz, nasıl tükenmişiz zalim topak
patlayarak uçurduğum hayallerim, azap olur döner şimdi yağmurdan ıslanarak
kıvrak bir zekayla deliliğini haykıran Ahmet'e neden imrenirim bilmem ki
Cüneyt'in ve Fatin'in, dükkanda ortaya attığı tekel gibi
birinci sigarasını arkası olmadığı halde dağıtan Yusuf'a imrenmem gerekirken.

Yirmi kişinin akşam namazı için sıraya girdiği,
havlu kadar seccade kuyruğunda sen yoktun topak
sevinerek eşyalarını toplayan Ali Osman'ın tahliyesine çırpınıyordun belki de
simit aşı pişirip 'hocam bıyır' diye çağıran,
Antepli Fayık'ın sohbetinde çırpınışın gibi
nane içerek kovduğu gribini
ıslak betona yatarak geri kazanan
deli Ali'nin bile giremezken içine,
bana nasıl da hükmedersin be topak.
Babasını sırtlayıp, tedavi için hastaneye kaldıran Yusuf'un
baba katili damgasından da mı büyüksün ki sen topak
barak türküleri söyleyen Nizipli'nin, eşkıya yüzünde senin acıtman var bilirim
dilim dilim helvasını dağıtan ve açlığını gönlüne atan otuz altılığın
elli beş yıllık yüreğine girme ne olur
Erkut'un Çeçenistan haberlerine gösterdiği hassasiyeti istemem gerçi senden
halin malum herkesce, budur işte beni en derinden kahreden
tavuğun buğday yığınında, buğday deşinmesi gibi zengindir burada yemin.

Duvardaki eli baltalı cellat resmi var ya topak,
ömründe ağlamamış bir kere bile
en sonunda ağlatmış onu keseceği biri
kulağına söylediği meçhul bir söz ile
hiç düşündün mü topak, cellada ne demiş o mahkum
niçin sorarım ki sana, celladın icraatı değil mi senin mutluluğun
'seni seviyorum' demiştir belki de ne dersin
'kimse sevmez celladı o niye sevsin'
deme sakın
malum kesmemiş onu cellat, sonra ağlamış, ağlamış, ağlamış
topak... topak, artık o celladın baltası sana müstahak.

Şu bizim komutan var ya topak,
tarhanalık yoğurt, askerlik laflarını bırak da,
kardak krizi hakkında konferansı bile sana tercih eder di
emin değilim ama, belki tatlı bile yerdi
senden kurtulmaya
ineğe ya da danaya ortak olup, kurban keseceğini bile söylerdi insanlara.

Mecnun Ahmet'in, otuz altı yılına rağmen
her hafta kundurasını boyaması ne akıllı bir eylem değil mi topak
ya da yirmi dört yılla süslenmiş Mıstık'ın düğün daveti herkese
komutan izin verse de vermese de kaçacağım Mıstık'ın düğününe mutlak
umut bu topak, umut... her şeyden güçlü ve burada çok.
kork artık topak kork, seccadede kuyruk uzadı
uzadıkça seccadede kuyruk, bilirim senin saltanatın bitecek
çiçekler düşünceleri, düşünceler dağları süsleyecek.

V
Doksanlık babannesini çeyrek altın için doğrayan,
anlatırken de, 'foşur foşur kan aktı moruktan' diyen caninin
ikram ettiği çayı, sana rağmen reddetme bahtiyarlığımın
sana ne kadar acı verdiğini bilirim ama aldırmıyorum topak
çayı reddetmek değil bu, ne fikirli çay dostu Ahmet DOĞAN
ne de avukatım Haki kızar buna, omuzuma vurarak benden ateş isteyen
iki bin ellilik bile ondan çay almıyor biliyorum
Göktürk İsmail bile çaysızlığa dayanır da almazdı yine de
lüks bir otelde,
ben içmeyerek hocama verdiğim çayın hazzı var içimde
'en çaysın anında içmediğin çayın hazzı mı olur.' sen bilmezsi olur topak
anlayamadın ya hazzımın manasını, işte burada fark
ağlayarak yatağa kapanan Cennetliğin, anladım ki sigarası yok
Efendi Hocam'ın her maaş günü aldığı sigaraları anladım, bana almamış topak
nettim mi o sigaraları, teslim ettim cennetliğe muhakkak
hak bu topak hak, hem de emanet edilen hak
deme ki 'hoca Cennetliği tanımaz' tanır o topak tanır
Cennetlik ağlamadan almalıydım sigaraları, o hakkın teslimine inanır.

Kaypak zahidin adıyla lakabı ne zıt birbirine değil mi topak
pencereden görünen toprak bile onaylıyor bunu bak
'dolabında çay, sigara ve şeker olduğunu bilerek uyumak,
var ya hocam' diyerek hapishaneyi şerh eden Mantıklı Mantıksız ağabeyin
duyduğu haz ile aldım bugün bir top beyaz kağıdı
Erkut'un çeçen inadı mı geçti ne bana, oysa kovmalıydım seni topak
Kaypak zahide dönelim istersen şimdi
anahtarı dolapta kalmış kilidi
toplu iğneyle açan hırsız takımının üstadı
Zahid ismini kopardım, yeter ona lakabı
bakıyorum yine yüklendin içime, zira içim yandı
bir gün seni haklayacak, hocama kavuşma hazzının tokadı
nedir benden istediğin nedir topak
belki de senden daha soylu, şu bizim Kaypak.
İlk, şu koğuşta çay bardağı çalmanın serbest olmasını sevdim,
o vakur edasıyla oturan Cennetliği bir de
zikirdeyken bakışı yok mu onun, bir ben görüyorum belki de
ya da bir bana gösteriyor topak
kursak dolması yapmak için katlandığı zahmeti düşün Mıstık Ağa'nın dün
her gün tıkınması bir yana, mide için bu yapılır mı topak
Kaypak bile kınamıştır onu muhakkak.

Adliyedeki şu buzağılık... ne komik bir isim orada topak
çocukluğumda buzağı koyduğumuz, önüne gem dayanmış ocak
gibi düşünmüştüm orayı yazık
koluma asma kilitle kilitlenen zincir bile oranın adı kadar ağır gelmemişti bana
başka isim yok muydu oraya koyacak topak
buzağı ne kadar şirin gelirdi çocukken kardeşimle bana
buzağılıkta biz şirin gelmedik biliyorum jandarmaya
üzerimizi araya araya zincirlediler hepimizi
zincirleri çözerken yine aradılar bizi
ama ne kadar güldük değil mi topak, acı belki ama seninle dost olmak
burada bir sen kaldın şair yüreğime dost olacak.

Dışardan yeşillik geldi bu gün topak
yaprak yaprak dışarıyı yaşamak bir dal yeşil soğanda
bir top çiçek gibi tutmak maydanozu iştahla, ne manalıymış burada anladım
feryadım dudağımda kıpırtılarla yükselirken göğe,
sıyrılıp çıkışını içimden; mal beyanından, beş gün hapis yatan Bertizlinin,
kendine asır gelen tahliyesine benzetiyorum
önceleri sen benimle oynardın, şimdi ben seninle oynuyorum
sokak sokak gezip bir ekmeği bulamayan dilencinin
ekmeğe duyduğu açlığı ben Dükkan Efendisine duyuyorum.

Oh! be topak... bir aydır tatlı yemeden durup da,
Ramazan'ın getirdiği kadayıfı, Ahmet Bey'i yadederek
yemiyorum demek
ne büyük şerefti değil mi
beni anladığından ne kadar emindim oysa,
çok sevdiğin bir şeyi sızlatmak, fikre istinatla
anlamalısın beni artık topak. Ben senden deliyim
ne korkak duyguların oyuncağı, ne de nefsimin yemiyim
siyim siyim yağan şu yağmur var ya topak
ekilmişim olmadığı halde bereketine sevinirken, afetinden de korkarım
yüreksizlere düşmanım bilirsin, yüreği yanında olanlara ise yarım
yarım aklımla da olsa topak, sadece aşk yolunda varım
karım, ne seni ne de şu beton damı tanımak, sabrı buldum, sabrı topak.

Maket gemiler yapan Kerim, bir donanma sayısınca gemiler yapmış burada
ömründe donanma lafını duymadan topak
sülüs yazılarla tablo yapan Talip'in yazdıklarını okuyamaması gibi
şu kahır... kahır ne ki burada topak, bütün duyguların cenneti şu beton dam
'hocam çamaşır leğenim olmadı dört yıldır' diye dertlenen
Ali'ye çamaşır leğeni aldım dün kırmızısından.
katilinden hırsızına kadar insan burada her can
herkes içsin diye çay kaynatan zengin Babo'nun çayını kimse içmezken
benim küçük demliğin başına üşüşen insanların içinde;
dışarıda bir kemiğin peşine düşenleri de var ama topak,
dost olmak var ya dost olmak
en adi birinin bile yüreğindeki yiğitlik kırıntısını bulmak,
o yiğitliği duymak, ona yiğitliğini duyurmak, burada nedir en iyi sen bilirsin topak
mutlak haklı olarak dayak yiyen Cemil'in bana sokularak,
'senden niye korkuyorlar hocam' demesine nasıl içerledim ah bir bilsen topak
korkak ya da cesur olmak kaç para ki burada
birer yumurtayla yirmi adamın olmaktan daha karlı değil mi herkesi sevmek
bunu anlayabilse Cemil, yanmalıyım, yanmalıyım topak gel yüreğime gir.

Hayatın çığlıkları içinde, duyguların katır tepmesi gibi toslaması yok mu topak
haykırarak söylenen her şeyin sustuğu mekanı yaşamak sonra,
günde bir paket içen yüz ikiliğe aldığım, on paket birinciyi, üç günde bitirmesi,
iki bin iki yüz parçaya doğrayıp bir tabloyu karıştırıp sonra dizmek yeniden
en mantıklı eylemi buranın, aksiyonlarını zincirleyen bir toplumun
uyuklaması aksiyonudur şimdi mağaralarda,
televizyon seyredenci olarak suçlandığım anları
televizyonun üç metre gerisinde mahpus yatarak kırk gün
televizyonu öldürdüğümün tek imzalı belgesi şimdi şu halim
doya doya hürriyeti yaşamak gibi, öldürmek hürriyetini biçen nesneyi
kalbii olan her şeyi gömüp, kabuklardan heykeller yapan bir sanatçının(!)
kabuk hali yaşanır her gün demirlerin içinde
çöplüklerde kurtuluşu arayan çöp bekçilerinin
çöplükte hayata izin vermediğini bile bile
yine de haykırarak ranzadan sıçrayan
iki bin altmışlığın bulduğu çareyi dinlerim her gün
'yirmi iki leşim var hocam' diye anlatırken
ha bire bir tek kırmızı gülü, üç yaprağı ile yaparak biriktiren
Dursu'nu dinlediğim gibi.

Camiden halı çalarken yakalanan Şef'in,
'şu Selçuklu, şu Arap, şu Osmanlı mimarisi hocam' diyerek gösterdiği
cami maketlerine bakarken bilemedim ne düşüneceğimi
işlediği suçu ne kadar çirkinse, zıddınca da güzeldi maketleri
'iddiaya gireceklerin dikkatine' diye başucuna ilan asan
ranza komşumun maçları takip etmesi kadar kitap okuma hevesindeyim
domates salçasından alkol damıtan dahilerin tek hayranı benim
bir meyve dalı yüzünden adam vuranla, ihtiyar babasını dövenleri vurana
sorduğunda 'suçun nedir?' cevabı aynıdır 'cinayet işledim'
hiçbir şeyin içi yok burada topak
krom bir tabaktan bıçak yapmak
silahların en iyisiyle caka satmak fırsatını verir insanlara
sigara paketinden biriktirdiği alüminyum ile radyo anteni yapanı atmamalı yabana
dünyada ne kadar hüzün varsa toplanmış buraya da
Cennetliğe yüklenmiş bu gün
anasını ziyaretçi kabininde, incelmiş çöp gibi gören Sungur'un
üzgün üzgün gelişi de hüzünle doludur topak
ürkek ürkek bıyığını düzelten süslünün, püskülü mü, yiğitliğimi bıyığı bilinmez
söyle topak söyle hasret burada niye bitmez.